Üniversiteli BLOG'a Destek

30 Ekim 2010 Cumartesi

Üniversitelerimizde Yolsuzluk Yapanlara Karşı Birlik Olalım

Üniversitelerimizde haksızlık-yolsuzluk yapanlar, üniversitelirimize yapışmış kan emici yarasalardır...

O haysiyetsiz, ahlâksız ve şerefizlere karşı

Birlik olalım !

27 Ekim 2010 Çarşamba

"Hukuk mu Dediniz Hocam ?"

-Hikaye-

Mehmet Selim

Hukukun Temel Kavramları Dersi...

Hoca daha içeri girmemiş.

Fena halde uykusuzum.

Hoca içeri girdi.

Selamlaştık.

Ve başladı dersi anlatmaya...

İnanır mısınız bilmiyorum ama; derste uyukluyorum ve hoca vurguyla "hukuk" dediğinde uyanıyorum.

Her defasında...

Hukuk!.. Hukuk!.. Hukuk !..

Canım çok sıkkın ve kötü bir ruh hali içersindeyim.

O an kaybedeceğim hiçbir şey yok gibi hissediyorum ve bir delilik yapıyorum !..

Yine "Hukuk !.." diyor ve ben de "pardon hocam duyamadım." diye lâfa başlıyorum.

"Siz hakkınızı kendiniz şiddet kullanarak alamazsınız mahkemeye baş vurmalısnız hukuk!.. bunu gerektirir." diyor.

"Öyle mi? " diye alay ediyorum.

Sınıf gülüyor.

Hoca sinirli bir şekilde hukuksuzluğun medeniyetsizlik vs. olduğunu en ağır ifadelerle anlatıyor !

"Yaa! "  diyorum...

"Terbiyesizlik etme! " diye bağırıyor...

" Haklısınız terbiyesizlik ediyorum ama sadece dürüst olmanızı istiyorum." Diyorum.

" Hangi konuda dürüst olmadığımı görmüşsün." diye hayretle ve öfkeyle soruyor.

"Şapka" diyorum.

"Şapka?.."  diyor..

"Hocam şapkanız nerede ?"

" Hııı ?"

Süratle ayağa kalkıyorum. 

Hoca bir an ürperiyor...

Çantamdan küçük bir kağıt parçası çıkartıyorum ve okuyorum :

"Şapka İktisası Hakkında Kanun

Kanun Numarası:     671
Kabul Tarihi:     25/11/1925
Resmî Gazete Tarihi ve No:28/11/1925 - 230
Tertip : 3 Cilt : 7 Sayfa : 108

Madde 1 – Türkiye Büyük Millet Meclisi azalari ile idarei umumiye ve hususiye ve mahalliyeye ve bilümum müessesata mensup memurin ve müstahdemin Türk milletinin iktisa etmiş oldugu şapkayi giymek mecburiyetindedir.Türkiye halkinin da umumi serpuşu şapka olup buna münafi bir itiyadin devamini hükümet meneder.

Madde 2 – İşbu kanun tarihi neşrinden itibaren meriyülicradir.

Madde 3 – İşbu kanun Büyük Millet Meclisi ve İcra Vekilleri Heyeti taraflarindan icra olunur."

Hoca taş kesiliyor ve bu ne cüret der gibi tehditkâr bir tavırla bana kaşlarını çatıp bakıyor.
Bakıyorum ses soluk yok devam ediyorum :

"TÜRK CEZA KANUNU
Şapka ve Türk harfleri

MADDE 222. - (1) 25.11.1925 tarihli ve 671 sayılı Şapka Iktisasi Hakkinda Kanunla, 1.11.1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkinda Kanunun koyduğu yasaklara veya yükümlülüklere aykırı hareket edenlere iki aydan altı aya kadar hapis cezasi verilir.

MADDE 345. - (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür."


 "Sesiniz soluğunuz çıkmıyor. Artık bu derse girmeyin. Artık inanmadığınız değerlerden bahsetmeyin. " Hukuk !.." kelimesini ağzına bile almayın."

Diyorum.

Bir an konuşacak gibi olsa da susmayı tercih ediyor ve devam ediyorum :

" Şapka giymediği için idam edilenlere öyle gerekliydi diyen ve devrim yasalarına göre giymekle yükümlü olan bütün sahte devrimciler!.. Mevcut kanunları uygulamak dışında herşeyi yapan bütün ahlâksız hukuk görevlileri!..  Millet adına görevini yapmayan millete ihanet eden bütün parsacılar...  Sizlerin ömrü bu andan itibaren bitmiştir.  "

diyorum.

Meğerse rüyaymış...

Uyanıyorum.

Hoca yine hukukun ne kadar üstün olduğundan bahsediyor .

Gülümsüyorum...


Üniversiteli Blog
http://universiteliblog.blogspot.com/

28.10.2010 

26 Ekim 2010 Salı

Dr. Durmuş Hocaoğlu Vefat Etti!

Türk-İslam alemi için büyük fikir ve ilim adamlarımızdan birisi olan Durmuş Hocaoğlu vefat etti.Yeni Devir Hukukçular Derneği'nin bu hususta ki açıklamasını sizlere sunarken, Üniversiteli Blog olarak hocanızın ailesine ve Türk Milletine sabır ve kendisine Allahtan Rahmet Diliyoruz. 

24 Ekim 2010 
Anadolu Haber 

 

1948 yılında Bayburt'ta dünyaya gelen Durmuş Hocaoğlu 1974 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi'nden Elektrik Mühendisi olarak mezun oldu. 
1982 yılında mühendislik mesleğini terketti ve Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Fizik Bölümü'ne öğretim görevlisi olarak girdi. O tarihten sonra Felsefe'de master ve doktora yaptı, Fizik'te ise master yaptı, doktorasını tez aşamasında bıraktı. 

1983 yılında İstanbul Üniversitesi'nde başladığı felsefe kariyerinde önce 1986'da "Descartes'ın Fizik Anlayışı" isimli tezi ile yüksek lisansını, 1994'te "Türk-İslâm Düşünce Tarihinde ve Modern Fizik'de Kozmos" isimli tezi ile doktorasını ve 1986'da ise Marmara Üniversitesi'nde "Tekil Lineer Sistemler İçin Geliştirilen Bir Transformasyonun Yorumu Üzerine" isimli tezi ile fizik yüksek lisansını tamamladı. 

Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Fizik Bölümü'nde öğretim üyesi olarak görev yapıyordu. ve mültidisipliner bir akademik çalışma kariyeri bulunan Hocaoğlu'nun çalışma alanları Fizik Felsefesi, Bilim Felsefesi, Tarih ve Siyaset Felsefesi olup, muhtelif dergilerde Elektrik Mühendisliği ve Fizik gibi teknik konular yanında Bilim ve Fizik Felsefesi, Tarih Felsefesi, Siyaset Felsefesi, Din ve Laiklik v.b. konularda makaleler kaleme almış; ayrıca, muhtelif akademik toplantılara tebliğler sunmuş ve tebliğ kritikçikliği yapmış, birçok gazete ve dergide sürekli yazarlık yapmıştır. Yayınlanmış üç kitabı bulunmaktadır.
 
http://www.millibirlikruhu.blogspot.com/

19 Ekim 2010 Salı

Üniversitelerimizi ve Üniversitelileri Rahat Bırakın

Her zaman, her yerde ve her şartta sadece doğruyu arayan ve doğru bildiğini söyleyen dürst ve çalışkan nesiller yetişmesine karşı olan her türlü anlayışa karşıyız.

Batı kaynaklı ideolojiler, fikirler ve sistemlere alternatif üretmesi gerken  kurumlarımızın en önemlilerinden biri olan üniversitelerimizden ellerinizi çekiniz !

Üniversitelerimizi ve üniversitelileri rahat bırakınız !

Üniversitelerimiz ve üniversitelilerimiz, Batı'dan daha iyisini, daha güzelini , daha doğrusunu yani daha ahlâklısını mutlaka bulacaktır.

18 Ekim 2010 Pazartesi

Üniversitelerimiz tekrar bilim ve fikir üretsin !



Üniversitelerimiz tekrar bilim ve fikir üretsin !

Üniversiteleri,  bu iki milli amacın dışında tutmaya çalışan her insan, bu milletin düşmanıdır.

Üniversiteli Blog...


17 Ekim 2010 Pazar

TECAVÜZÜ PROTESTO EDEN UNİVERSİTELİLERE GÖZALTI

'TECAVÜZÜ PROTESTO EDENE GÖZALTI'


30 Nisan 2010
Siirt Üniversitesi Öğrenci Kolektifi dün Meslek Yüksekokulu (MYO) önünde bir basın açıklaması yaparak, kentte yaşanan tecavüz ve cinsel istismar olaylarını ve devletin bunların üstünü örtmeye çalışmasını protesto etti. Eylem sonrası bir basın açıklaması yapan Barış Ataman üniversite çıkışında sivil polisler tarafından gözaltına alınarak sorgulandı
Dün (28 Nisan) Siirt Üniversitesi’nde bir araya gelen yaklaşık 200 üniversiteli “Kadınlardan ve çocuklardan elinizi çekin” yazılı pankart açarak bir yürüyüş gerçekleştirdi. Ellerinde “Güvenli bir gelecek istiyoruz”“Sorumlular derhal yargılansın”, “Kız kardeşlerimize dokundurtmayacağız” yazılı dövizler taşıyan öğrenciler Siirt Valisi'nin açıklamalarını protesto eden sloganlar atarak üniversite çıkışına doğru yürüdüler. Yürüyüş sırasında öğretim görevlileri ve öğrenciler de eyleme alkışlarla destek oldular.

Öğrenciler yürüyüşün ardından üniversitenin önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklamasını okuyan Barış Ataman Siirt Valisi’nin "Bölücülük ve eylem yapmasınlar, fuhuş yapsınlar" sözlerini kınayarak Vali Necati Şentürk'ü istifaya çağırdı. Siirt’te yaşanan tecavüzlerin ortaya çıkmasının ardından savcılık tarafından gizlilik kararı alınmasını da eleştiren üniversiteliler “Polisler, cemaat şeyhi, asker, AKP milletvekilinin yeğeni ve daha birçok kişi bu insanlık dışı eyleme katıldığı için mi gizlilik kararı alındı?” diye sordular. Yaşananları açığa çıkaran rehberlik öğretmenine teşekkür eden üniversiteliler "Tüm zanlılar sorgulanıp cezalandırılana kadar bu olayın peşini bırakmayacağız" dediler.

Eylem sonrası gözaltı

Eylem ve basın açıklamasının bitmesinin ardından, basın açıklamasını okuyan Barış Ataman iki sivil polis tarafından üniversite çıkışında zorla polis aracına bindirilerek gözaltına alındı. Kendisine “çocuklara tecavüz eden kişilerin isimlerini açıkladığı” için gözaltına alındığı söylenen Ataman'a karakolda Öğrenci Kolektifleri hakkında sorular soruldu.

Ataman'ın gözaltına alınmasını protesto eden arkadaşları ise “Dışarıda suçlular ellerini kollarını sallaya sallaya dolaşıyorlar, bu olayları protesto edenler ise karakollara götürülüyor.” sözleriyle tepkilerini dile getirdiler.

sendika.org

16 Ekim 2010 Cumartesi

Öğrencime Dokunma !

Öğrencime Dokunma !


Deniz Ülke Arıboğan 
deniz.ulke@aksam.com.tr 


Temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp önümüze servise sunulan 'türban meselesi' yine gündemin en önemli tartışma konusu haline geldi. Bayılıyoruz aynı konuları yıllardır konuşmaya. Bir gün adına başörtüsü mü desek yoksa türban mı derdine düşüyoruz, ertesi gün 'saçın şu kadarı mı görünse iyidir, hepsi mi örtülmeli' muhabbetine. Bir gün 'bu bir siyasi simgedir' önermesinden yola çıkıyoruz, diğer gün 'bu konu insanların inanç ve ibadet özgürlüğünün bir parçasıdır' noktasındayız. Aynı dairenin içinde dönüp duruyoruz. 

Oysa insanların eğitim hakkının ellerinden alınması yalnızca siyasi değil, insani bakımdan da sorgulanması gereken bir durum. Üstelik bu engelin varlığı bir 'insan hakları ihlali' olduğu gibi 'yalnızca kadınların kapsama alınması itibarıyla da açık bir cinsiyet ayrımcılığı'. 

Bugüne kadar bu sorunu çözememiş olmamızın hepimiz adına büyük bir ayıp olduğunu vurguladıktan sonra, yıllardır söylediğim bir sözü bir kez daha tekrarlamak istiyorum: 'Ben öğrencimi sınıfta istiyorum: Rengi, dili, etnik kökeni, ideolojisi, kıyafeti beni ilgilendirmez'. 

Üniversite hocalarını akademisyenlikten çıkarıp, kılık kıyafet bekçisi haline getirenler bu yaklaşımı benimsemezler, bilirim. Yıllar önce, henüz İstanbul Üniversitesi'nde çalışan genç bir akademisyenken gelen bir rektörlük yazısıyla 'hocaların da sınıfa başörtülü girişleri engelleme konusunda sorumlu olduğuna dair' uyarılmıştık. Neredeyse hepimiz (özellikle genç nesil) bu görevi reddetmiş ve 'biz bekçi değil, hocayız' diye isyan etmiştik. Pek işe yaramadı. İkna odaları kuruldu. Kapalı öğrencilerimizin bir kısmı okullarını bırakmak zorunda kaldı, diğerleri peruk ve şapkayla yollarına devam ettiler. Ağlayarak eğitimlerini bırakanlar da benim öğrencilerimdi. Onları yeterince koruyamadığım için her zaman vicdani rahatsızlık duydum. Gençtim, büyüdüm şimdi bağırıyorum: 'Öğrencime dokunma' 

Yok eğer dokunacaksan, şefkatle dokun. Eğitim masraflarını karşılayamadığı için inşaatlarda işçilik yapan ve bir iş kazasında hayatını kaybeden çocuğumuzun anısına diğerlerine dokun. 


Simit satanlara, ev hizmeti yapanlara, hamallık yaparak harçlık toplayanlara bir bak. 


Öğrencilerimizin sosyal güvencelerini sağlamak adına, iyi bir eğitim alıp, hayata eşit katılımlarını sağlayabilmek adına el ver. 

Erzincan'da hırsızlık şüphesiyle yakalanan ve üç gündür yemek yemeden, yatacak yeri olmadan inşaat köşelerinde, evlerin bodrumlarında kalan üniversite öğrencisine dokun. Ona bir tas çorba ver. Kitaplarını temin et, yurdunu sağla. Üniversite öğrencilerinin sayısı her geçen gün artıyor, daha da artacak. Elindeki imkanları nasıl geliştirebileceğinin derdine düş.
 
Belki parasız eğitim istediği için, belki başka bir sebeple protesto gösterisi yapan, pankart asan ve bu yüzden okuldan atılan gence dokun. Kariyerinin daha en başında umutlarını çöpe atmak zorunda kalan bu evladımıza geriye dönüş imkanı ver. Şefkatle başını okşa, onun genç ve idealist olduğunu unutmadan destek ver taleplerini seslendirmesine. Yaka paça gözaltına almak yerine anlayışla yaklaş delikanlı yüreklerine. 

Sağı solu olmaz bu işin; erkeği kızı, etnik kökeni, kapalısı açığı olmaz. Öğrenci öğrencidir. Evlatlarına sahip çıkmayan nesiller 'emanete hıyanet etmiş' demektir. 

Kaynak: http://www.aksam.com.tr/2010/10/08/yazar/19032/deniz_ulke_aribogan/ogrencime_dokunma_.html

Test

Test
Test
Test
Test
Test
Test
Test
Test
Test